Thursday, January 23, 2014

A Urban Legend: Originality (Where Does the Inspiration Come From?)

In the field of fashion and design, inspiration is one the most used terms. During interviews (designers and the public who reads it, too) always come across to the cliché question: "Where does your inspiration come from?". As a matter of fact, nothing is actually 'new' or an 'innovation' on this old world and the designer does not have the exclusive possession of the primary idea of his / her design. We all get inspired by our lives. We work on the things that we see, when we look at the world; there is not any other source to get inspired. In the end all products happen to be different than the others in some or many ways because various designers' perspectives, points of views and steps that they follow differentiate, while working on the same material. According to this explanation, we can conclude by saying that one's inspiration and motivation can only be understood by taking notice of their approaches to life and living. (The creation process is the designer, fermenting the inspiration in his / her mind and heart - last of all, between his / her hands -.)

Jim Jarmusch says, "Nothing is original. Steal from anywhere that resonates with inspiration or fuels your imagination. Devour old films, new films, music, books, paintings, photographs, poems, dreams, random conversations, architecture, bridges, trees, clouds, bodies of water, light and shadows. Select only the things to steal from that speak directly to your soul. If you do this, your work (and theft) will be authentic. Authenticity is invaluable, originality is non-existent. And don't bother concealing your thievery - celebrate it if you feel like it. In any case, always remember what Jean-Luc Godard said: It is not where you take things from - it is where you take them to.". In this juncture, the concept that should be dealt with is theft. The modus of thievery distincts between authenticity and imitation.

A design should be true to 'one's own' - in this case to the designer's own, in order to be qualified as authentic. In the creation (fermentation) process, inspiration must have been shaped / rearranged under the influence of the container's mind, heart and hands. Like the fact that novels or the characters of a novel have bits and pieces from the author or like the quality of oak barrels affect the wine's taste. On the other hand imitation is; taking a design of another own, making a few retouches that does not threaten its authentic features and introducing it again - this time, as your own. But sharp eyes always recognise.

-

Bir Şehir Efsanesi: Orijinalite (İlham Nereden Gelir?)

Moda ve tasarım alanlarında sıkça ilhamdan bahsedilir, başarılı isimlere sorulan klişe sorulardan biri de ilhamlarının nereden geldiğidir. Aslında bu dünyada hiçbir şey 'yenilik', ortaya çıkan ürünün temel fikri de sadece tasarımcısına mahsus değildir. Hepimiz kendi hayatlarımızdan ilham alırız. Dünyaya baktığımızda ne görüyorsak onu işleriz, zaten başka bir kaynağımız yoktur. Tasarı / tasarımların sonuçta farklı (ve eşsiz) olmalarının temel nedeni; farklı tasarımcıların aynı dünyaya farklı gözlerle ve farklı perspektiflerle bakıyor oluşu, aynı malzemeyi farklı biçimlerde işleme dahil etmesidir. Buradan yola çıkarak; ancak söz konusu kişinin hayata bakış açısını ve yaşamı ele alış biçimini algılayarak ilham kaynaklarının izini sürmemiz mümkündür, denilebilir. (Tasarlama süreci, tasarımcının doğadan / dış dünyada aldığı detayları zihninde ve kalbinde - son olarak, elleri aracılığıyla - fermente etme işlemidir.)

Yönetmen Jim Jarmusch, "Hiçbir şey orijinal değildir. Hayal gücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreştiren her yerden çalın. Eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, sulak havzalardan, ışık ve gölgelerden beslenin. Sadece ve sadece ruhunuza seslenen şeyleri malzeme alın. Bunu yaparsanız işiniz (ve hırsızlığınız) özgün olur. Özgünlük paha biçilemez, orijinallik safsatadır. Bunları yaptıktan sonra da hırsızlığınızı saklamakla uğraşmayın, tam tersine değerini bilin. Jean-Luc Godard'ın 'Nereden aldığınız değil, nereye götürdüğünüz önemlidir' sözünü hep aklınızda tutun." der. Bu noktada sorgulanması gereken kavram, hırsızlıktır. Özgünlükle kopyalamak arasındaki ayrımı belirleyen hırsızlığın işleniş biçimidir.

Bir tasarımın özgün olabilmesi için, 'öz'e dair olması gerekir - bu durumda kendisini yaratanın özüne dair. Tasarlama (fermentasyon) sürecinde ilham, kendisini şekillendiren / değerlendiren zihnin, kalbin ve ellerin etkisi altında kalmış olmalıdır. Bir yazarın romanlarında veya yarattığı karakterlerde kendi yaşamına dair nüanslar olması ya da temel bir örnekle, şarap yapılmak üzere mayalanan üzümlerin şarabın tadını etkileyeceği için meşe fıçılarda bekletilmesi gibi. Ancak kopyalama; başka bir özden geçmiş sonucun üstünde, özüne dair olanı etkilemeyecek şekilde değişiklikler / rötuşlar yapılıp sunulmasıdır ve dikkatli gözlerden asla kaçmayacaktır.

Ek Okuma / Further Reading:
whereiseefashion.tumblr.com (Tasarımların ilham kaynaklarına dair seçilmiş örnekler. / Examples of inspirations of designs.)
intothefashion.com (İlham, kopya veya tekrar vakaları üzerine. / On fashion inspiration, cases of imitation or recurrence.)

Sunday, January 19, 2014

A Woman, Who Loves Menswear (or The Contrary)

In the postmodern era of fashion, avant-garde (innovative / experimental) sense of style started questioning many rules that are dictated to the society and consumers. One of the aspects that is revised and later reconstructed is the difference between gender. According to the class - fashion, this difference should be sharp and unquestionable. In the guidance of avant-garde style and homosexual subcultures, roles of gender is rearranged and in some cases it became indistinct and lost its role. Although women can borrow some pieces like jeans (boyfriend jeans), a jacket / t-shirt/ sweater from menswear and wear shoes in masculine style - without any negative reaction; 'cross-dressing' and especially men who wear womenswear are still considered as deviant. (With this fact we could also mention that society thinks a women who wears menswear is quite acceptable because she is trying to reach a man's level; but a man who wears womenswear is an "insult / indignity" because he lowers himself to a woman's level. In this certain breaking point, I choose to write about up-to-date cross-dressing examples, in order to get over this gender issue.) In fact, the things that define boundaries of womenswear and menswear are just in our minds.

If we should give an example of a woman who prefers menswear, a Turkish designer Umit Benan's S/S '13 collection 'I Once Loved a Woman Who Loves Menswear' is noteworthy with its ad campaign - a woman is used as a clothe hanger of menswear. He is also planning a move into womenswear and says "I have a precise woman in mind. A woman who wears menswear."(*)

From the category of men who loves womenswear, the only accepted example (by the society) is androgynous models. Even though some people still don't really approve, one of the best-known androgynous models Andrej Pejic takes place in many mens- and womenswear runway shows and ad campaigns. As another change but a mild one, colour palettes associated with womenswear which are also accepted in menswear today can be mentioned.

Last of all, my attitude towards to topic: I love unisex shoes or mens t-shirts / sweaters, as much as I love pencil skirts. I think that we should have been over gender by now; all the people who understand and enjoy fashion will say that fashion is limitless in its creation process. Then why should we limit ourselves or others by a mediocre subject, if fashion has many options more than 'a lot' and it is a way of self-expression in the first place?

-

Erkek Kıyafetlerini Seven Bir Kadın (ya da Tam Tersi)

Moda tarihinin postmodern çağında avangard (yenilikçi / deneysel) stil, daha önceden topluma ve tüketicilere dayatılmış olan moda kurallarını sorgulamaya başlamıştır. Gözden geçirilen ve daha sonrasında da deforme edilen kurallardan biri de giyim parçalarında cinsiyetler arasındaki farktır. Sınıf modasının egemen olduğu dönemlerde bu ayrım çok nettir ve kesinlikle tartışmaya açılamaz. Avangard anlayışın ve eşcinsel altkültürlerin rehberliğinde cinsiyet rolleri yeniden düzenlenmiş, bazı tasarımlarda da cinsiyet silikleşmiş ve rolünü tamamen kaybetmiştir. Ancak 'cross-dressing' ve özellikle erkeklerin daha feminen bir stil benimsemesi bugün bile bir sapkınlık olarak görülürken; kadınlar rahatça erkeklerin gardrobundan bir kot (boyfriend jeans), bir ceket / kazak / t-shirt veya bir gömlek ödünç alabilir ve hatta çanta / ayakkabı alanında maskülen seçimler yapabilir, bunu dile getirdiğinde ters bir tepkiyle karşılaşması ise pek olası değildir. (Tam da bu örnekle beraber, kadınların maskülen bir stille erkeklerin seviyesine "yükselme"sinin hoş görüldüğü ancak erkekler için feminen stilin toplumda bir "hakaret" sayıldığı - çünkü gerçekte cinsel kimliklerimizi hala aşamamız olmamız gerçeğine de değinilebilir. Ancak bu kırılma noktasında, direksiyonu cinsiyetlerimizi aşma limitlerimiz çerçevesinde moda sektöründe görebileceğimiz 'cross-dressing' örnekleri yönüne kıracağım.) Aslında "hangi giysilerin kadınlar, hangilerinin erkekler için olduğunu belirleyen şeyler kafanızın içindekilerdir."(*)

Erkeklerin gardrobundan giyinen bir kadını ele alacak olursak, Türk tasarımcı Ümit Benan'ın 'I Once Loved a Women Who Loves Menswear' isimli S/S'13 koleksiyonunun erkek giyimi için askı olarak bir kadını kullandığı reklam kampanyası örnek gösterilebilir. Kadın giyim alanına da geçiş yapmayı düşünen Ümit Benan, zihninde tasarladığı kadın imajının erkek giyimini tercih ettiğini söylüyor. 

Kadın giyimini tercih ya da temsil edenlerden şimdilik toplum tarafından bir nebze kabul edilmiş tek örnek, androjen modeller. Belli kesimler tarafından hala ilgi görmüyor olsa da androjen modellerden Andrej Pejic, hem kadın hem de erkek defilelerinde ve reklam kampanyalarında yer alıyor. Diğer yandan günlük hayata yansıyan en radikal değişim, feminen kabul edilen renk paletlerinin erkek giyimde de kullanımının kabul görmüş olması olabilir.

Konuya dair kendi duruşumu belirtmem gerekirse, kendi stilimde maskülen ve feminen ögeleri bir arada kullanıyorum - kalem etekleri sevdiğim kadar, unisex ayakkabıları veya erkek t-shirt / kazaklarını da seviyorum. Cinsiyet artık aşmış olmamız gereken bir kavram; modayı anladığını ve modaya ilgi duyduğunu belirten tüm bireyler, modanın yaratım sürecinde sahip olduğu sonsuz imkan ve seçenekten bahsedecektir. Eğer, elimizde 'çok'tan bile fazla seçeneğimiz varsa ve moda kişinin kendini ifade etme yollarından biriyse, neden kendimizi ve başkalarını cinsiyet veya diğer bir başlıkla sınırlayalım ki?

Umit Benan's S/S '13 Collection: 'I Once Loved A Woman, Who Loves Menswear'

Andrej Pejic in MCM's S/S '14 Ad Campaign: 'Flower Boys in Paradise'

Kaynaklar / Bibliography:
(*) Diana Crane - Moda ve Gündemleri / Fashion and Its Social Agendas

Ek Okuma / Further Reading:

Thursday, January 16, 2014

Why Women Are Interested in Fashion More Then Men?

Fashion defaults to the feminine. Although literature / art tend to default to the masculine and we need to define exceptional cases like 'women authors / artists'; fashion and femininity seemed as bound together, therefore we talk about 'men's fashion'. A noteworthy statistic suggests that in the pre- and post - Industrial Revolution era until 1960's in Europe (both in cities and rural areas) a man spends more on clothes, compared to his wife. After 1960's women's clothing expenses increases, now women's clothing shopping budget is larger than men's.

In the post - Industrial Revolution era (and after the post-war trauma, too) the term fashion takes its today's meaning. Formerly fashion had the meaning of a restrictive and hegemonic costume culture, in which people had to dress up according their social statuses and the colours, materials and accessories which can be used were fixed for different events & seasons. That sense of fashion doesn't contain any creative process. Fashion in today's terms broke down these rules and a certain clothing isn't refering to a specific social class anymore. Every piece of clothing has its own meaning (might has different meanings in different cultures, because of the various cultural aspects) and they are like a number from a whole code, which can be perceived after an examination of the whole look. Fred Davis says that 'what we wear, including cosmetics, jewellery and coiffure, can be subsumed under the general notion of a code.'(*)

According to recent psychological studies, women are more inclined to decode rather than men. While men do not care much about the impression they have through non-verbal communication and prefer information exchange which happens face-to-face or through advertisements, women work better with synthesis of visual and verbal datas. And this ability of decoding affects women's consumer behaviour for fashion.

-

Neden Kadınlar Modayla Daha İlgilidir?

Moda, feminen niteliğe sahip bir kavramdır. Edebiyat, sanat veya benzeri alanlarda 'kadın yazarlar / sanatçılar' söz konusu olsa da, moda kadına mal edilmiş bir alandır, gerekli durumlarda 'erkek modası'ndan bahsedilir. Dikkat çekici bir istatistik olarak, Sanayi Devrimi öncesinde ve 1960'lı yıllara kadar sonrasındaki dönemde de Avrupa'daki (şehirdeki ve kırsal kesimdeki) ailelerin evin erkeğine ayrılan giyim bütçesi, kadına ayrılan rakamdan kayda değer oranda yüksektir. Ancak 1960'lı yıllardan itibaren durum tersine çevrilmiş, kadınların giyim harcamaları erkeklere oranla ciddi anlamda bir artış göstermiştir. Bu durum günümüzde de farklı değil. 

Sanayi Devrimi'nden sonra (savaş sonrası süreç de atlatıldıktan sonra) moda bugünkü anlamını kazanmıştır. Daha önceki çağlarda söz konusu olan moda anlayışı, bireyi kısıtlayıcı ve hegemonik sınıf modasıdır. Sınıf modasına göre, kişi sahip olduğu sosyal statüye uygun giyinmelidir; sınıflar arası farklılıklar belirgindir, mevsimlere göre tercih edilecek renkler, kumaşlar ve aksesuar seçenekleri bile kesinleştirilmiştir. Sınıf modasının yaratıcı bir yanı yoktur. Günümüzdeki anlama sahip olan moda ise bu kalıpları kırmıştır, giyim tarzları daha bireysel hale gelmiş ve tam da bu özellikle beraber kişinin kendini ifade etme yollarından biri olmuştur. Kıyafetler, birer şifreleme sistemi gibidir. İçinde bulunulan kültürün de etkisiyle her bir parça, belli bir anlam kazanır; şifrenin bir rakamı gibidir - söz konusu kişinin giyimini tepeden tırnağa inceleyerek belli bir sonuca varırız. Fred Davis'in de belirttiği gibi; makyajımız, aksesuarlarımız ve saç stilimiz de dahil olmak üzere tüm giydiklerimiz, genel bir kodun alt-kavramlarını oluştururlar.

Son dönem psikolojik incelemeleri incelendiğinde, kadınların modanın sunduğu ve trendlerle giderek çeşitlenen kodları deşifre etmeye erkeklerden daha yatkın oldukları ortaya çıkmıştır. "Araştırmalar erkeklerin seçici bir biçimde ve örneğin reklamlar ve yüz yüze temaslar yoluyla bilgi edinmeyi yeğlediklerini ve özellikle sözsüz iletişim yoluyla edinilen bilgiyi pek önemsemediklerini göstermektedir. Erkeklerin aksine, kadınlar farklı veri çeşitlerini bir araya getirerek, hem görsel hem de sözlü malzemelerde saklı çok çeşitli ipuçlarını sentezler. Buna bağlı olarak, postmodern moda bağlamının talep ettiği yüksek kod çözme yeteneği kadınlarda daha fazladır ve bu da giyim davranışında kendisini gösterir." (*)

Kaynaklar / Bibliography:

(*) Alison Bancroft - Fashion and Psychoanalysis
(*) Diana Crane - Moda ve Gündemleri / Fashion and Its Social Agendas